TEKNOLOJİ

II. STEVE WOZNIAK, o bir SUPERMAN !

Sahneye çağrılan, kişisel bilgisayar dönemini başlatan Apple’ın kurucularından Steve Wozniak müthiş bir enerji ile geçmişte neler yaptığını anlatmaya başladığında aklımdan geçen tek şey “bu adam gerçekten dahi” oldu : )

                                                       görsel kaynak: www.boomsbeat.com
Hakİkaten de dâhiymiş. 1950 doğumlu bir bilgisayar mühendisi ile başlayan özgeçmişi ve icatlarına Wikipediadan ulaşabilirsiniz.

Apple’ın bir inovasyon olduğunu söyleyerek söze başlayan Wozniak, Silikon Vadisi’nde yetiştiğini vurguladı. Öncesinde çeşit çeşit meyve bahçeleri ile dolu olan Silikon Vadisi, bugün teknoloji alanında verimli topraklara sahip. O zamanlar orada küçük bir transistör olduğunu söyleyen Wozniak, bilişim macerasının temellerinin oradan topladığı küçük parçaları alıp incelemesi, ben farklı ne yapabilirim sorusunu sürekli kendisine sorması ile atıldığını vurguladı.  İşte Wozniak;

Tellerle çalışıyor, düğmelere basıyor, sürekli kahramanlarla ilgili kitap okuyor, arkadaşlarla sürekli olarak neler yapabileceğimizi konuşuyorduk. Bu yaratıcılık yeteneğinin temel unsurlarından biridir.

( Anlaşılan Wozniak kortekslerini daha o dönemde sağlam tutmuş ve sonunda kişisel bilgisayarı yaratmış.) Bilim fuarlarına katılıyorduk, kendi projelerimizi sunuyor, araştırıp deney yapıyorduk. 9 yaşından itibaren mantık devrelerini öğrenmeye başladım. Tiktakta oyunu ile de kurallar oyununu öğrendim, bunlarla aslında temel elektronik kuralları öğrenmiş oldum. Bulduğum plakaları kaynaklayıp radyo yapıyordum.  Radyo Tv nasıl çalışıyor bunu öğreniyordum, dalgaların işleyişini öğreniyordum. 10 yaşındayken dış dünya ile böyle iletişim kuruyordum. Kendimi özel hissediyordum, bir süpermendim ben. Ortaokuldayken elektronik kursu aldım. Hocam mükemmeldi, kitaplardan çalışmak yerine uygulamayı öğretiyordu. Hocam beni bir bilgisayar firmasına yolladı, programlama yapıyordum, saniyelerde milyonlarca işlem yapıyordu. Yazdığım ilk program satranç oyunuydu.

Her zaman elimdeki kaynaklarla yapabileceğimin en iyisini yapmaya çalıştım, asla yapılanı yapmak istemedim.

Artık bilgisayar hayatımın kalbiydi…Tamamen mantık oyunları üzerinden çalıştım. Sonra çipler ilgimi çekmeye başladı. O zamanlar çipler çok pahalıydı, şimdi ise her yerde çipler var. Çip klavuzlarını incelmeye başladım, bunlarla nasıl bilgisayar tasarlanabiliri çalıştım. Stanford Üniversitesinin fizik merkezinden buna ilişkin kitapları aldım, PC tasarımını daha az çiple nasıl yapabilirimi çalıştım. Bilgisayar mühendisi olmaya karar verdim ve bunu babamla paylaştım. Bilgisayar fiyatı ise o zamanlar evimin fiyatı kadardı.  Üniversiteye ara verdiğim yıl yazılımcı olarak işe girdiğim bilgisayar firmasında bana çipler verildi ve bunlarla bilgisayarları tasarlama imkanı bulabildim. 1 li 0 lı düğmelerle tasarladım ve tasarımı Steve Jobs’a götürdüm. Jobs la uzun soluklu arkadaşlığımız böyle başladı. Ortak yönlerimiz vardı. Birlikte Bob Dylon şarkıları dinler çevrede olup bitenlere yeni bakış açıları ile bakmaya çalışırdık. Sosyal hareketlere hayrandık. Jobs yoksul insanlarla ilgilenirdi, Nobel alacak insanlarla çalışmak istiyordu, her zaman daha özgür düşünür, daha hızlı düşünür ve merak ederdi.  Çok iyi arkadaştık 5 yıl sonra Apple’ı kurduk.

Üniversiteye tekrar başladığım dönemlerde mavi kutu denilen bir cihaz keşfedildiğini duyduk. Elektronik cihazlar telefonlara yerleştiriliyordu ve dünyanın her yeri ile iletişime geçilebiliyordu. Biz de bu konuda çalışmaya başladık. Çiplerle doğru ses tonunu elde etmeyi başardık. HP nin hesap makinesi de o dönemin yankılı icatlarından biriydi.

Kullanılan çipler ürünü belirliyordu. Yani inovasyon çipe inmişti.

Daha sonraki dönemlerde bir oyun tasarladım. Tv sinyalleri ve çiplerle birlikte. TV ye video yu ekledim, yatay ve dikey olarak çipleri yerleştirdim. Pedalleri aşağı yukarı hareket ettirerek topla oynayabiliyordunuz.  Jobs bu oyunu gördü ve bana 4 gün içinde  video oyunu tasarla dedi. 4 gece uyumadık, counter çiplerle çalıştık, 1 çip 250 tuğlayı tututyordu, güç bir tasarımdı. Renkli TV sinyallerinden esinlenerek 1-0 mantığını kurguladım. Sonra pedal ve toplarla oyun yerine karakterlerle oyunu tasarladım. Jobs ise satış yollarını buldu ve ben tasarlıyordum o satıyordu.

Sonra kendi bilgisayarımı hazırlamaya karar verdim, 2 çip kullanarak küçük bir program yazdım, 32 çip yerine 8 çip kullandım. Bu bir devrimdi,  en sevdiğim sözcük devrimdir.

Bilgisayar şirketleri yaptığım bilgisayarı sunduğumda bunu kullanamayız dediler. HP ye bu küçük makineyi 800 $ a yapın dedim, 5 kez reddettiler. Şirket kurmaya karar verdik, Jobs’la Apple Computer’ı kurduk. Apple daha önce plak şirketi idi, onu bilgisayar şirketi yaptık. 9 günde şirketin %90 ına sahip olduk. Jobs 50.000 $ lık sipariş almıştı, HP de yıllık maaşım 25.000 $ dı. Bilgisayar parçalarını krediyle aldık, mağazaya götürüp sattık. ABD de ünlü olmaya başladık, dergiler bunun gelecek olduğunu söylüyordu. Ve macera böyle başladı..

Jobs’un tekrar Apple’a dönmesiyle, olgunlaştığını gördüm, kendi şirketinde herşeyi daha iyi öğrenmişti. Sadık müşteri kitlesi yaratmak gerektiğini düşünüyordu. “ı” lar böyle ortaya çıktı, farklılaştırılmış ürünlerdi bunlar. Apple insanı iyi hissettirmeyi amaçladı hep.

Bir ara uçak kazası geçirdiğim dönemden sonra 10 yaşındaki çocuklara bilgisayarı nasıl kullanacaklarını öğrettim. Düşünmeyi öğretmenin önemli olduğunu keşfettim. Onların düşünce sistemleri, tepkileri tasarımlarda bana yol gösterdi.

Şimdi şöyle sorular var;

Bilgisayar insan beyni gibi çalışabilir mi ? Düşünme öğretilebilir mi ?

Google’a girdiğinizde her soruya cevap bulabiliyorsunuz, peki insan gibi düşünecek bilgisayarlar yapabilir miyiz ?

Gelecekte insan gibi düşünebilen, bilinç sahibi, insanlardan daha hızlı bilgisayarlar ortaya çıkacak. Cihazlar artık kişilik sahibi olmuş durumda, nerede olduğumuzu biliyor, bizi duyuyor ve görüyor, dokunduğunuzda hissediyorlar.
Meryem Arslan