Ben çocukken televizyon hayatımızda fazla yer bulmuyordu, cep telefonu ve türevleri görüntülü teknolojinin son harikası cihazlar da yoktu. İyiki de yoktu.
Hayal gücü vardı. Özgürlük alanı. Çocukları geliştirebilecek, mutlu edecek yegane alan. Şanslıydım. Hayal kurmayla başlayan oyunlar, bir şey üretmeye dönüştü. Bu üretim eğlence olabileceği gibi, somutta kullanılabilecek bir obje de olabildi.
Sonra okudum, ama hayal gücüm hiç daralmadı. Hep özgür kaldı. Bu yüzden belki her çocuk bana o günleri hatırladım ve her çocuk benim için bir hazinedir.
Sonra işe girdim. İnovasyon alışkanlığımı, bu alışkanlığın inovasyon olduğunu bilmeden devam ettirdim. Hep sorguladım, hep nasıl daha iyi yapılabilir, nasıl değişirse verimli olabilir ... sorular sorular sorular.
Sonra taktir edildim, sen değerlisin mesajını aldım üst düzey yöneticilerden, çokça ödül.
Bir çok kitap okudum, alışkanlığımı keşfetmeye çalışmak için. Sonunda keşfettim. Benim için inovasyon bir hayat tarzıydı. Vazgeçilmezdi. Bana bazan zarar verse de, mobinglere maruz bıraksa da, vazgeçilmez tutkulu bir aşktı.
Sonra, ben bizzat inovasyon yapıcısıyım (su bükücü gibi : ) neden sesimi duyurmayayım dedim, neden insanlara bu ilmi öğretmeyeyim diye düşündüm. İyiki de öyle düşünmüşüm. Bir kitap yazdım, uzun sürdü, çok emek verdim, sonunda çıktı.
Daha farklı şeyler yapmalı, son nefese dek bitmemeli çaba. İnovasyon yeteneği bir hediye ise bu hediye başta çocuklar olmak üzere herkesle paylaşılmalı...